Uykuda olanlardan bahsedelim. Hatırlıyoruz, her geçen gün biraz daha fazla artık ve ÖZ’e dönen yeni bir yola girdiğimizi her geçen gün biraz daha fark ediyoruz.
Yüksek apartmanlarda, rezidanslarda yaşamak ve çalışmak için, daha iyi arabalara sahip olabilmek, en iyi markalı ayakkabı ve çantaları alabilmek için çok uzun bir dönem boyunca gece gündüz çalıştık. Kolumuza taktığımız saatin ya da elimizden düşmeyen telefonun markasının aslında kimliklerimizi oluşturduğunu fark edemedik.
Bazılarımız uyanmakta yavaş kalırken, bazılarımız birden bire uyandı. Uyananların en çok özlem duyduğu şey, kendi özüyle ve doğa ile yeniden bir olma arzusuydu. Hatırladı, şifanın nereden geldiğini, kendisini nasıl topraklayabileceğini, özüne giden yolun toprak ananın bağrından geçtiğini.
Bazılarımız, şehir hayatından uzaklaşma ve küçük bir kasabaya yerleşme hayallerini gerçekleştirmeyi başardı. İhtiyacı olan her şeyin doğanın kedisinde olduğunu, büyük binalarda sıkışan bedeninin, nefesinin, hastalıklarının bir parça toprağın içinde nasıl iyileştiğine şahit oldu.
Sonra bunu gören ve o ana kadar uykuda olanlar, “biz de aynısını yapalım” diye;
yaşadıkları binaların aynısını, lüks arabalarını, şaşalı hayatlarını ve rahatlıklarını, kısacası kendilerini hastalıklı hale getirmiş olan şehirlerinin yüklerini, ağır enerjilerini o küçük yerleşkelere taşımaya teşebbüs ettiler ve akabinde güzelim deniz kıyıları, dereler, göller kirlenmeye, plastik şişelerle dolmaya, ormanlarda yangınlar çıkmaya başladı.
Dahası, doğada yaşayan canlıların yaşam alanları bu aç gözlü büyük şehir insanları tarafından her geçen gün daraltıldığından, hareket kabiliyetleri tehlikeli bir şekilde azalmaya başladı ki bu da çoğu zaman yabani hayatın insanlarla iç içe olmasa da birbirine çok yakın yaşamak zorunda kalmalarına ve daha da korkuncu şimdiye dek insanlığın duymadığı bilmediği yeni yeni mikrop, bakteri ve virüslerden kaynaklı salgınların ortaya çıkmasına sebep oldu.
Kimilerimiz, uyanmanın ne olduğunu anlayamadı. Doğaya dönerek, küçük bir kasabada, köyde bir evim olsun, büyük şehrin gürültüsünden kaçayım diyerek, vazgeçemediği lüks hayatını doğanın içine taşımaya kalkışınca doğanın da düzeni bozuldu.
Unutmayın ki bugünkü büyük şehirler de bir zamanlar doğal hayatın hüküm sürdüğü yerlerdi ta ki insanoğlu bilinçsizce ve hunharca kirletip bozuncaya dek.
Eğer yaşadığın ortamda, senin dışında başka canlar için de sevinç, huzur ve mutluluk yoksa, sen nasıl huzur içinde yaşayabilirsin ki?
Etrafına bir bak, aile bireylerin, komşuların, yaşadığın mahalledeki canlar huzur ve sevinç içerisinde mi? Bir kişi bile değilse eğer, henüz uyanamamamışız, henüz başaramamışız demektir insan olarak.
Aşk ile
Aysu Akçalı
Bir yanıt yazın